FİTOTERAPİ
Fitoterapi Nedir?
Yunanca Phyton (bitki) ve therapeia (tedavi) kelimelerinden oluşan Fitoterapi terimi, kısaca bitkisel tedavi ya da bitkilerle yapılan tedavi olarak tanımlanmaktadır. Fitoterapinin genel tanımı ise şu şekilde yapılmaktadır: hastalıklardan korunmak veya tedaviyi desteklemek amacıyla tıbbi bitkilerden ve onların etkin maddelerini taşıyan kısımlarından veya bir işlem yoluyla elde edilmiş doğal ürünlerden hareketle standardize edilmiş farmasötik formlarla (tablet, kapsül vd.) yapılan tedavi.
Fitoterapi’nin Tarihçesi
Bitki tıbbının tarım yapmak ya da pişirmek gibi antik bir gelenek haline gelmiş parçaları olduğu için kökleri tarih öncesi zamana kadar ulaşmaktadır. Bir başka deyişle, bitki tıbbı insanlık tarihi ile başlar. Eski yunan döneminde; tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat, botaniğin babası olarak bilinen Theophrastus, bitkisel ilaçların kurucusu olan Galen ve Skoridos önemli bitki bilimcileri olarak bilinmektedir.
Tarihsel süreç içerisinde tedavi amaçlı kullanılan bitkilerin keşfinde gelişmeler olmuş, insanlık söz konusu bitkilerin listesine sürekli olarak yeni türleri de eklemiştir. Mezopotamya uygarlığı döneminde gıda ve ilaç amaçlı kullanılan bitki sayısı 250 kadarken, Orta Çağ döneminde bu sayı 4000’e kadar ulaşmıştır. 19. yüzyıl başlarında ise bu sayı 13000’ne değin ulaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1970’li yıllarda beşten fazla ülkede yapılan araştırmalarda 1900 farklı bitkisel ürün saptanmış ve 1990’lı yıllarda 91 ülkede yapılan araştırmalarda ise tedavi amacıyla kullanılan yaklaşık 500 adet tıbbi bitkiye rastlanmıştır. Tamamlayıcı ve Bütünleştirici Sağlık Ulusal Merkezi (NCCIH) tarafından 2008’de yapılan bir araştırmaya göre ise dua yöntemi hariç tutulduğunda, bitkisel tedavi veya vitamin ve mineral dışındaki doğal ürünler %18,9 ile en çok kullanılan tedaviye yardımcı tıp yöntemi olarak belirlenmiştir.
Bitkileri kullanarak hastaları tedavi etme yaklaşımı olarak açıklayabildiğimiz fitoterapi teriminin ilk kez 1870-1953 yılları arasında hayatını sürdüren Fransız hekimi Henri Lenclerc tarafından La Presce Medical adlı dergide kullanıldığı iddia edilse de söz konusu bu zaman diliminden çok önceleri de bitkilerin sağlığı korumak de geri kazanmak amacı edinerek tarihin her döneminde kullanıldığı bilinir. Bu konuda pek çok belgeye ulaşmak ve çalışmaları incelemek tarih sahnesinde mümkündür.
Bitkilerin şifa verici özellikleri konusunda ilk yazılı belge olan M.Ö. 3000 yıllarına ait Ninova tabletleri, Mezopotamya’da kurulan Sümer, Akat, Asur medeniyetlerinde bitkisel ve hayvansal ilaçlarla tedavilerin mevcut olduğunu göstermekte ve de kanıtlamaktadır. M.Ö. 2500 yıllarında Geleneksel Çin Tıbbı’na paralel bir gelişme içinde olan Hint Tıbbı’nın önemli temsilcilerinden Rig Veda da eserlerinde bine yakın şifalı bitkiden bahsetmektedir.
Yunan Tıbbı’na bakıldığında da, Yunan Tıbbı’nın önemli isimlerinden Eskulap ve modern tıbbın temeli olarak kabul edilen Hipokrat’ın kitaplarında 400’e yakın şifa veren ve koruyan bitkisel ürün anlatılmaktadır. Söz konusu olan bitkiler, dönem içerisinde tedavi edici etkiye sahip olduğu gibi, koruyucu ve de bağışıklığı kuvvetlendiricidir.
İslam Uygarlığı döneminde de, yirmiye yakın şifa veren bitkiden bahseden ve bir kopyası Orhan Gazi Kütüphanesi’nde bulunan Kitab-al Saydalafi al Tıp adlı kitabın yazarı Ebu Reyhan dikkat çekmektdir. Ayrıca 1650li yıllara kadar referans kitap olarak kabul edilen 800 hayvansal ve bitkisel tedaviden bahseden Tıp Kanunu adlı eseri yazan İbn-i Sina ve Al Gafini bitkisel tıp konusunda önemli eserlere imza atmış ve bitkilerle tedavinin etkilerini kanıtlamışlardır.
Tarih sahnesinde yer alan pek çok topluluğun başvurduğu bitkilerle tedavi yöntemi, bugün bilimsel zeminde fitoterapi şeklini almış ve günümüzde gelişimi de büyük bir hızla ilerlemekte ve tarihten edinilen bilgiler ışığında ivme kazanmaktadır.
Fitoterapinin Günümüzde Gelişimi
Sentetik ilaçlardan ve antibiyotiklerden oluşan modern ilaçlar yaklaşık olarak 150 yıl gibi bir süredir hayatımızda yer almaktadır. Bu tarihten öncesi incelendiğinde ise insanların genellikle bitkilerden, mantar ve hayvanlardan elde ettikleri doğal ürünleri ilaç olarak kullandığı görülür. Yaklaşık 200 yıl önce, farmakolojik olarak ilk aktif saf bileşik olan morfin haşhaş tohumlarından elde edilen afyondan üretilmiştir. Bu keşif, bitkilerden elde edilen ilaçların, bitkinin kaynağı ya da yaşı ne olursa olsun, belirli dozajlarda saflaştırılıp uygulanabileceğini göstermektedir.
Bitkilerden tedavi edici madde elde edimi olan bu yaklaşım penisilinin keşfiyle güçlenmiştir. Devam eden bu yaklaşım sayesinde, bitkilerden ya da doğal kaynaklardan elde edilen ürünler, günümüzde ilaç sektörüne önemli bir katkı sunmakta ve ilaç sektörünün ilerleyişinde büyük etkiler sunmaktadır. Örneğin; antibiyotikler (penisilin ve eritromisin gibi), yüksükotundan elde edilen kardiyak stimülan olan digoksin, aspirinin öncüsü olan ve söğüt ağacının kabuğundan elde edilen salisilik asit, kınakına ağacından elde edilen kinin gibi antimalaryaller ve mantarlardan elde edilen lipit düşürücü ajanlar (lovastatin gibi) bu keşiflerden bazıları olarak örnek gösterilmektedir.
Günümüzde bilinene göre dünya genelinde yaklaşık bir milyon bitki türü bulunmaktadır. Söz konusu bu bitki türleri içerisinde tedavi amaçlı kullanılanlarının miktarı ise günümüzde 13000’e kadar ulaşmış durumdadır.
19.-20. yüzyıllarda kimya ve biyokimya bilimlerindeki gelişmeler ilaç sanayisine büyük bir ivme kazandırmış, kazanılan ivme sayesinde de etkinlik, zararsızlık ve kalite prensipleri benimsenmiştir. Benimsenilen bu prensipler ile analitik, toksikolojik, farmakolojik ve klinik çalışmalar yapılmış, bu çalışmaların sonucunda da, laboratuarlarda tıbbın gereksinimlerine yanıt veren pek çok ilaç geliştirilmiştir. Mevcut ilaçların 1/4’inin bitkisel kökenli olması ve bunların birçoğunda bitkiden elde edilmek istenerek etken maddenin laboratuar ortamında kopya edilmesi görülmüştür.
Bitkisel olana yönelme düşüncesinin altında elbette pek çok sorun yatmaktadır. Örneğin son yıllarda sentetik ilaçlarla meydana gelebilen ciddi yan etkilerin yol açtığı medikal ve ekonomik sorunlar gözlemlenmiştir. Bu medikal ve ekonomik sorunlar da endüstrileşmiş ülkelerdeki çevre kirliliğinin güçlendirdiği ekolojik yaklaşımlar ve hareketlere yol açmıştır. Ayrıca küratif tedavileri henüz mümkün olmayan birçok kronik hastalığın oluşturduğu tehdit, doğallığın her zaman etkili ve yan etkiden arınmış olduğu düşüncesi gibi birçok düşünce doğurmuş, tüm bu etmenlere bağlı olarak da bitkisel tedavi yeniden popüler ve tercih edilen konuma gelmiştir. Doğrudan bitkisel tedavinin yanında bitkisel içerikli ilaçlar da bu ve benzeri nedenlerle tercih edilmektedir.
Teknolojideki gelişmelere bağlı olarak bitkilerden etken maddelerin elde edilmesi ve sentetik türevlerinin yapılmasının hız kazanmasına karşın günümüzde halen bitkisel ilaçlar tedavilerde kullanılmakta ve sıklıkla tercih edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlamasına göre bitkisel ilaç; aktif içerik olarak bitkilerin toprakaltı veya toprak üstü kısımlarını, çiçek, kabuk, kök, meyve, tohum, yaprak gibi, ya da başka bitkisel materyali veya bunların birleşiminin ham halde veya bitkisel preparatlar halinde taşıyan ve günümüz ilaç endüstrisi teknolojisinin tüm gerek ve kurallarına uygun olarak hazırlanmış, bitmiş ve etiketlenmiş tıbbi ürünlere denmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) araştırmalarına göre tedavi amaçlı kullanılan tıbbi bitkilerin sayısı 20.000 civarında olarak bilinmektedir. Özellikle bu tür tedavi edici özellik gösterdiği düşünülen bitkilerin, mikroorganizmaları öldürücü ve insan sağlığı için önemli olan özellikleri 1926 yılından bu yana çok yönlü olarak laboratuarlarda incelenmekte ve araştırmalar sürekli olarak devam etmektedir.
Ülkemizde Bitkilerle Tedavi
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çeşitli alanlarda ve çeşitli nedenlerle bitkiler kullanılmaktadır. Bunların arasında başta çay, kekik olmak üzere oğul otu, ısırgan otu, zencefil vb. sayılabilmektedir. Anadolu’nun pek çok yerinde doğrudan ilaç alımı yerine doğal tedaviler halen uygulanmakta ve eskiden gelen bu geleneksel reçeteler varlığını nesilden nesile aktarmaktadır.
Ülkemizde iklim nedeni ile geniş bir bitki örtüsü ve dahi geniş bir bitkisel zenginlik bulunmaktadır. Bunun başlıca nedeni; ülkemizin üç fitocoğrafik bölgenin kesiştiği bölgede bulunması, Güney Avrupa ile Güneybatı Asya florası arasında köprü olması, pek çok cins ve seksiyonunun orijin ve farklılaşım merkezlerinin Anadolu oluşu, ekolojik ve fitocoğrafik farklılaşma ile ilgili olarak tür endemizminin yüksek oluşu gelmekte ve kabul edilmektedir. Türkiye’de tedavi amacıyla kullanılan tıbbi bitkilerin miktarı 500 civarında olarak bilinmektedir. Yapılan bazı çalışmalar ise tıbbi amaçlar için kullanılan bitki türünün 1.000 kadar olduğunu işaret etmekte, yaklaşık 200 tıbbi ve aromatik bitkinin ihracat potansiyelinin olduğunu belirtmektedir. Bu çalışmalar, 70–100 türün de ihraç edildiği ifade etmektedir.
Türkiye bitki coğrafyasına bakıldığında 9000’e yakın farklı bitki türü gözlemlenmektedir. Söz konusu 9000 bitkinin ise %30’u endemiktir. Türkiye, yabani olarak yetişen bitki türleri açısından çok zengin bir ülkedir. Sahip olduğu yaklaşık 12 bin bitki taksonu ile dünyada önemli bir yere sahiptir. Türkiye’den 25 kat büyük olan Avrupa’da ise takson sayısı 11 bin olup bunun da yaklaşık olarak 2 bin 600’ü endemik bitki varlıklarını oluşturmaktadır. Türkiye florasını oluşturan taksonlardan yaklaşık 3 bin 800’ü endemiktir. Türkiye’deki endemizm oranı % 30’dur.
Asya ile Avrupa arasında bir köprü konumunda bulunan Anadolu yüzyıllardır bitkisel ilaç ve baharat ticaretinde Dünya üzerinde önemli bir rol oynamaktadır. Anadolu’da ilaç etken maddesi olarak kullanılan bitki ve bitki kısımlarının ticaretinin çok eski tarihi çağlardan beri yapıldığı bilinmektedir. Osmanlı imparatorluğu döneminde de dış ticarete devam edildiği ve bu devirde yalnızca Anadolu’da yetişen ve yetiştirilen bitkilerin de, imparatorluk sınırları içindeki diğer ülkelerden gelen drogların da ihraç edildiği üzerine kayıtlar mevcuttur. Cumhuriyet dönemindeki drog ticareti ile ilgili yayınlarda ise yaklaşık 70 bitkinin ihracatının yapıldığı görülmektedir. 1991 yılında Türkiye’de tedavide ve sanayide kullanılan 100 civarında bitkisel drogun ihraç edildiği belirlenmiştir.
Günümüzdeki Önemi:
Bitkisel tedavi olan fitoterapi, akupunkturla birlikte dünya genelinde en yaygın kullanılan alternatif tedavi şekli olarak dikkat çekmektedir. Bitkisel ilaçların bütün dünyadaki toplam pazar payının 2000 yılında yaklaşık 60 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir ve bu dünyadaki yıllık ilaç pazarının yaklaşık %20’sini oluşturmaktadır. Bitkisel tedaviye kanser başta olmak üzere kronik birçok hastalıkta başvurulmaktadır. Ginseng, ginkgo biloba, sarımsak, ekinezya ve sarı kantaron en sık kullanılan bitkisel ürünlerdir. Fitoterapi, pek çok hastalığın tedavisinde başvurulan etkili bir yardımcı yöntemdir.
Fitoterapi Hangi Hastalıklarda Kullanılabilir?
- Migren ve kronik baş ağrıları
- Obezite
- Tiroit bezi hastalıkları
- Kemoterapi sonrası destek tedavi
- Diyabet (Şeker) hastalığı
- Depresyon, Panik atak vd ruh ve sinir hastalıkları
- Uykusuzluk (insomnia) ve uyku bozuklukları
- Alerji, Cilt hastalıkları
- Astım vd. birçok solunum yolları hastalıkları
- Romatizmal hastalıklar
- Osteoporoz (Kemik erimesi)
- Kadın hastalıkları
- Böbrek ve idrar yolları hastalıkları
- Mide ve bağırsak hastalıkları